Hepimiz gündelik hayatımıza dalıp gitmiş, çevremizdeki çoğu şeyin değerini görmezden gelmiştik. Son birkaç ay içinde yaşanan virüs,karantina ve benzeri olaylar bizlerin hayata daha farklı bakmasını sağladı. Artık çevremizdeki şeylerin değerini anlamaya ve her şeye daha farklı bakmaya başladık. Ben de karantina süreci boyunca daha önceden ne çok şeyi görmezden geldiğimi fark ettim. Evde hiç bu kadar uzun zaman geçirmemiştim. Evde geçirdiğim zaman boyunca aslında ne kadar iç içe olduğum ama önemsemediğim kıymet bilemediğim sebze ve meyveler ile baş başa kalmıştım. Hiç düşünmeden tükettiğimiz kıymetini bilemediğimiz sebze ve meyvelere daha farklı bakmaya başladım ve anladım ki aslında onların da bir hikayesi varmış. Her hafta çarşamba günleri annem ile gittiğimiz kent pazarında başladı hikayeleri.Onlar aylarca yetiştikleri topraktan koparılıp getiriliyor bu tezgahlara. Daha sonra evlerimize geliyorlar ve kimisi ocakta pişen yemek tencerelerinin içine düşüyor kimisi ise yıkanıp masalarımıza geliyor. Bizim için birkaç dakika içerisinde tüketilen ve hiç de düşünmediğimiz kahramanlar onlar. Fotoğrafları siyah beyaz kullandım çünkü fark ettim ki onlar hayatımızda mevcut fakat onları göremiyoruz daha doğrusu hikayelerini göremiyoruz.Aslında onlar varlar ama bizim için yoklar.Bu yüzden onları siyah beyaz kullandım .Rengarenk çeşit çeşit sebze ve meyvelerin tıpkı hayatımızdaki çoğu şey gibi nasıl da görmezden gelindiğini anlamalıyız. Son derece renkli ve canlı bu kahramanları siyah beyaz göremeyeceğimiz gibi bu zor günlerden sonra da hayatımızdaki gerçek renklerin farkına varmalıyız.
Kardeşim Sezgin.Kardeşim genellikle uyumayı çok sever ve elleri kolları bir tarafta uyanır,daha sonra kendine gelmeye çalışırken ayna karşısında bekler ve yüzünü yıkar.Yemeğini yedikten sonra ise ders çalışma vakti gelmiş demektir.Akşam yemeğinden sonra ise onun eğlence vakti başlar önce bilgisayarda işlerini halleder sonra kendi yaptığı spor aleti ile çalışır, tablette oyun oynar ve kitap okur.Ve en son olarak da evimizdeki diğer arkadaşlarımızla ilgilenir : kuşumuz ve bitkilerimiz.
Bence de, hayat sevdiklerin ile yaşadığın keşiflerden ibaret değil midir zaten ? sen ne dersin? next: Oğuzhan Akgün
Eğitmenin Yorumu / Comment of Instructor
Ana unsur olarak ışığı kullanmayı tercih etmişsin. Bu da 5 farklı portakal görmek isteği uyandırıyor izleyicide. Çünkü ışık objeyi olduğundan çok farklı gösterebilecek araçların başında geliyor. Feneri yüzümüze alttan tuttuğumuzu düşün, bir anda korkutucu bir yüze dönüşür simamız.) Ancak faklı fon seçimlerine ve bir iki fotoğraftaki portakalın farklı yerleştirme açına rağmen aynı portakalı görmekteyiz. Nedeni benzer ışık seçimlerin (mesela 1. ve 3. fotoğrafta yüzeydeki parlama ve gölgenin düştüğü açı aynı, sadece ışığın şiddeti farklı) ve portakalı kadraj içinde yerleştirdiğin yer. Hepsinde ortadalar. İçlerinde en kuvvetli fotoğrafın 3.sü. Son karede de portakalın üstünü net çekebilseymişsin arkaya doğru artan netsizlik çok daha kuvvetli bir etki bırakabilirdi.
Eğitmenin Yorumu / Comment of Instructor
Parçaların genel ifadesi yerine akışıyla ilgili detaylara girmen ilginç ve kayda değer. Yazdıkların bu anlamda doğru ifadeler olarak öne çıkıyor. Tek eksiğin yazdıklarından bazılarının fotoğraflarda görülemiyor olması. Belki insan o fotoğrafa bakınca ve yazdığını birlikte okuyunca durumu hayal edebiliyor. Ama ya metin olmasaydı ve biz izleyiciye “bu fotoğrafı anlat” deseydik, senin metinlerine benzer ifadeler ortaya çıkar mıydı?
Yukarıdaki yorumum iki fotoğrafın için geçerli: Bekleyiş ve Karmaşa. Bekleyiş’te bir Şehir Hatları vapuru ve martıları görüyoruz. Ama vapur gelmiyor, tam tersi gidiyor. Metinde bahsettiğin insanlar onu bekliyor olamazlar. Üstelik insanlar da fotoğrafta yok. Yazdıklarını fotoğrafla örtüştürebiliyoruz, çünkü İstanbul bilgisiyle hareket ediyoruz. Ama İstanbul’u, vapurları, iskeleleri vb bilmeyen biri bunları söylemezdi.
Karmaşa’da ise düz ve yuvarlak formda demirler ifadesini kullanabilmek için bunları daha fazla görmek gerekirdi. Gerçi eğer bunu bir açık kompozisyon olarak değerlendirirsek, göz bunu tamamlıyor diyebiliriz. Yani Bekleyiş’e göre fotoğraf ve metin birbirine bir parça daha yakın.
Sonuç olarak; fotoğraf çekme anı ile gösterme anı arasındaki en temel fark şu: Çekme anında fotoğrafçının o karenin öncesinde, esnasında ve sonrasında yaşadıkları ve o anki duyguları var. Yani o anın fotoğrafı aslında bir filmin içinden alınmış tek bir kare. Oysa gösterim anında sadece bir andan bahsederiz. Bu ya fotoğrafçının anlatmak istediğidir ya da izleyicinin yorumuna bıraktığıdır.